Bütün diğer sanat dallarında olduğu gibi, yaratıcı yazarlıkta da insanın tüm kişiliğinin devreye girmesi gerekir. Bilinçaltı bütün zenginliğiyle serbestçe akmalı, ihtiyaç duyuldukça hafızanın derinliklerinde sakladığı bütün hazineleri, bütün heyecanları, bütün olayları, bütün sahneleri, bütün karakter ve ilgi çağrışımlarını emre amade tutmalı, bilinç ise bilinçaltının akışını engellemeden bu malzemeleri ayıklamalı, ölçüp biçmeli ve bir araya getirmelidir.
Bilinçaltı her şeyi tipik olarak yazarın önüne koyacaktır; -tipik karakterler, tipik sahneler, tipik duygusal olaylar vs.- bilinç ise, bunların hangisinin fazla kişisel olduğuna, hangisinin sanata malzeme olamayacak kadar sadece yazarın mizacının eseri olduğuna ve hangisinin işe yarayabilecek kadar evrensel olduğuna karar verme görevini üstlenecektir. Bir romanın gerçeklik duygusu taşıması isteniyorsa, tip formülünü insanileştirmek için, çok genel olan bir figürü insan kişiliğine sokacak özellikler dikkatle göz önünde bulundurulmalı ve devreye sokulmalıdır.
Diyebilirim ki, her yazarın bilinçaltında, kendine mahsus bir örnek -hikâye vardır: kendi kişisel geçmişine bağlı olarak, sadece belli dilemmaları çarpıcı olarak algılar ve diğerlerini gözden kaçırır, tıpkı insanın elde edebileceği en büyük mutluluğu belirli şeylerde görmesi gibi. Bunun doğal bir sonucu olarak, her yazarın bütün hikâyeleri, temelde benzerlik gösterir. Yazar bu durumu bir tekdüzelik olarak görmemeli ama bilinci bu durumu göz önünde bulundurarak her yeni hikâye tasarısında değişiklikler yapabilmeli, şaşırtıcı ve farklı unsurlar katarak her hikâyeye yeni bir biçim verebilmelidir.
Bilinçaltının her şeyi tipler halinde görme eğiliminden ötürü, uzun dönemde hikayenin biçimini belirleyen şeyin bilinçaltı olduğu söylenebilir. Herhalde hikâye bilinçaltında doğar. Sonra da bazen sadece kaba hatları ile bazen de şaşılacak kadar kesin çizgileriyle bilinçte boy gösterir. Burada incelenir, ayıklanır, değiştirilir, güçlendirilir, daha göz alıcı veya daha az duygusal hale getirilir ve son bir tahlil için tekrar bilinçaltına gönderilir. Yoğun bir çalışma döneminden sonra -bazen öylesine derinlere gider ki, yazarın kendisi bile konuyu ‘unuttuğunu’ veya ‘yitirdiğini’ zanneder- bilince tekrar; tahlilin tamamlandığı yönünde işaretler gelir ve hikayenin fiilen yazılması başlar.
Dorothea Brande, Yazar Olmak s. 35-37 Çev.Mustafa Yıldırım
Yorum Yap!
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.