fbpx

Hoş Bir Karakter Yaratmak

James Hilton*

Çeviren: Salih Bolat

Bazen kendi kendime bir yazarın romanda nasıl hoş bir karakter yarattığını sorduğumda, en kötü olasılıkla ilk cevabım şu oluyor: Eline kağıt ve kalem aldıktan sonra ya da yazı makinasının başına oturduktan sonra, “ben hoş bir karakter yaratacağım” demek.
Bir sorun olarak, sanatsal yaratım süreci bir gizdir. Hatta bir yaratıcı olan G. K. Chesteron bir zamanlar, gerçekliğin nasıl meydana geldiğini ve bilginin onu nasıl yeniden yarattığını, bu iki durum arasındaki bütün farkları söylemişti. Sanatçı gerçekliği yalnızca bilir; bir kural olarak, onların nasıl meydana geldiğini bilip bilmediğine bakmaz. Eleştirmenlere, yorumculara, kendi biyografisini yazanlara da (beğendiği birine rastlasa bari) bakmaz ama Lord Balfour’un İngiliz parlamentosundaki açıklamasını hüzünle anımsarım: “Baylar, size sert açıklamalarda bulunduğum zaman üzülmediğimi inkar etmiyorum, ama benimle ilgili dedikoduları duyduğum zaman biraz mutsuz olduğumu itiraf etmeliyim.”
Kaç yazar hayranlarının onun karakterlerine hayranlıklarını açıkladıklarında ya da bir profesör onun yazma yöntemi üzerine bilgiç biçimde konferans verirken benzer üzüntüye kapılır! Ben bir zamanlar böyle bir profesör tanımıştım; kara tahtaya büyüleyici çizelgeler çizdi, birisinden söz ederek (sanırım o Conrad’dı) kuzey-doğu köşesinden konusunu anlattı. Bu konu biz öğrencilerin edebiyat ürünlerimizi geliştirebileceğimiz doğru köşede ancak kendi kendimize sahip olabileceğimiz bir ahlak dersiydi. Profesörün yine de sağlıklı olan önerileri, hiçbir zaman Conrad gibi yazmayı istemediğimden, benim için oldukça şüpheliydi.
Yazmada yalnızca yeteneğin, mümkün olduğu kadar etkili ve basit bazı öyküler anlatmak ya da bir şeyler söylemek için, bazı özelliklere sahip olmak olduğunu biliyorum. En iyisi olmasa da, Alice Harikalar Diyarında’daki atasözünü anımsayabiliriz: “Sen duygularına ve derinliklerine bakarsan, onlar da kendilerine bakarlar. ”
Biçim gelişerek sürerken, eğer bir cümle istediğim bir düşünceyi yansıtırsa, ortaya bir şey koymuş birisi olarak doyuma ulaştım demektir. Şaşırtıcı görüntü ve ses ya da alışılmamış sözcükler kullanarak okuru ürküten, sözlük kullanmak zorunda bırakan, okurun beynini aşırı zorladığı için ne okuduğunu doğru dürüst anlayamadığından züppelik duygusu uyandıran biçimleri sevmem. “Entrika” fiili gibi “ilginç” ve “emmek” arasındaki anlamın gölgesinde gereksinim duyduğum bir tanım getiren bazı sözcükleri, dilde arılıktan yana olanların karşı çıkıp çıkmadıklarına ya da sağlam olup olmadıklarına aldırış etmeksizin kullanmaya hazırım.
Karakter yaratmanın kolay taklit edilemez ve kolay öğrenilemez şeylerden biri olduğunu düşünüyorum. Elbette herkes, doğal malzemelerin karışımıyla bir manken yapabilir ve üzerine onu açıklayan etiketler yapıştırabilir. Bazı çok başarılı yazarlar, “karakter” sözcüğünün ikinci anlamının karakter yaratma anlamına geldiğini belirttiler ve topluma bu anlayışı yansıttılar. Oysa bizim kabul ettiğimiz ve onlara biraz tuhaf gelen yaklaşım şudur: Bir İnsan bir “karakter”dir. Her sahne sanatçısı, ilginç bir karakteri oynamanın, senin ya da benim gibi sıradan birini oynamaktan daha kolay olmadığını bilir. Ayrıca birçok oyuncu, gerçekte kendilerini ürküten karakterlerle halkın nasıl kazanıldığını bilir. Dahice bir yaratım, bir karakter olmalı ve biricik olmalı. Ayrıca merkezi ısıtma sistemi ve harici aydınlatma özelliklerine de sahip olmalı. Sir Walter Scott romanlarında birçok önemli kahramanı oluştururken, genellikle saçlarından başlar ve topuklarında bitirir. Elbiselerin ve dış görünüşün baştan sona bütün bir dökümünü yapması, anlattığı insanlarla hiç karşılaşmamış olmanıza karşın, onların var olduğunu ve sizinle aynı elbiseleri giydiğini hissetmenizin mümkün olabileceğinin sonucudur. Ama Dostoyevski ya da Dickens size bir karakteri anlattıkları zaman, kapalı gözlerinizle onları tanıdığınızı hissedersiniz. “Açık mavi gözleri, düz saçları, biraz öne eğilmiş omuzları vardı ve eski bir elbise giyiyordu” (bu cümle sanırım Morley’in bir romanında geçiyordu) ile “onun düşünceleri, daha doğrusu her şeyi gözleriydi ve tamamen onlarındı” arasında fark vardır. Lütfen bu cümleleri model olarak almayınız; sadece iyi bir yazarın sizi mutlu etmek, geliştirmek ve bilgilendirmek adına, bir ormanda yere düşen bir yaprağın size doğru gelmesi için nasıl üfürdüğüne bir örnektir.
Şimdiye kadar, iyi bir karakterin nasıl yaratılacağı konusuyla ilgili sorulardan kaçtığımı gördünüz. Açık söylemek gerekirse, bilmiyorum. Eğer basitçe ve gürültüsüz patırtısız anlatmak için bir öykünüz varsa, karakterlerin bazıları hoş olabilir, bazıları olmaz; onları zor yaratabilirsiniz. Ama bazen öykünüzü bitirdikten sonra önce sizin kalbinizde, daha sonra da okurlarınızın kalbinde çınlarlar.
İnsanlar sevmeye eğilimlidirler; hepimiz öyleyiz; iyiliğe hayranlık duymak, insanın doğasında vardır. Hayranlığımız, özünde, bir sezgi olarak keskindir. Sezgilerinize dokunduğu zaman onlara ve anlatacağınız öykülerin sevilen öyküler olmasına şans verin. Ama ona dokunmak için bir formül yoksa, inanın bana kurmacanın sözcükleri hoş karakterlerle yüklenecek sezgilerin duyarlılık kadar gizemli olması bir gerçektir. Hiç kimsenin sevmeyeceği ürünler ortaya çıkarma pahasına, sevilebilir karakterler yaratmayı deneyin. Ancak, bir yazarın kafasındaki karakterleri yaratması gerektiğini ve mümkünse hoş olmalarına izin vermesini öneririm.

*Salih Bolat, Öykü Yazma Teknikleri, Varlık Yayınları,2012, 141-143

Yaratıcı Yazarlık 154 Adet Yazı
Yaratıcı Yazarlık, esasında birçok kişinin kafasındaki yazar imajının kendisidir. Yani kurguladığı veya gerçeğe dayalı bir konuyu kurgulayarak roman, hikaye vb. edebi türde ifade etmen uğraşı. Yaratıcı yazarlar sıklıkla “tıkanma” veya “kısırlaşma” denilen dönemlere girerler. Yazarken zorluk yaşarlar. Bu zamanlarda onlara yol gösterecek teknikler, moral verecek alıntılar ve fikir verecek yerli veya yabancı yazarların deneyimleri bu sitede Türkçe olarak yer alacak.

İlk Yorumu Sen Yap!

Yorum Yap!