fbpx

“Köleleşmek benim mizacımda yoktur”

Nurgül Ateş’in Adam Öykü Dergisi’nin Mart Nisan 2004’te yayınlanan 51 sayısında yer alan “Erhan Bener İle Dünden Bugüne” başlıklı söyleşisinde, 2007’de yitirdiğimiz yazar Erhan Bener’in edebiyat ödüllerine bakışı ve nasıl yazdığına dair bilgi verdiği son iki soruya yanıtlarını okurlarımızla paylaşıyoruz.

Bir yazarın yaşamında ödülün anlamı nedir?

Ödüller, kuşkusuz yapıtlarının yetkin kişiler tarafından anlaşılması, beğenilmesi, takdir ediliyor olması açısından sanatçıya bir doyuma ulaşma duygusu verir, onu onurlandırır. Ödülün niteliği, kimlerin beğenisine göre verilmiş olduğu da tabii çok önemlidir. Batı’da önemli ödüller yazarın okuyucu çevresinin büyük ölçüde genişlemesini, kitabının satışının o ölçüde artmasını sağlar. Bizde bu etki henüz önemsenecek boyutlarda değildir.

Asıl önemli olan, ödülün sanatçı açısından ne ifade ettiğidir. Bu açıdan, büyük kitlelerin sanatçının yaptığına gösterdiği ilgiyi de bir çeşit ödül olarak değerlendiriyorum.

Dünyada bütün canlılar, bir başkası tarafından (çok kez de karşı cinsten olanlar tarafından) beğenilmek isterler. Bu içgüdüsel bir davranıştır. Bitkiler renk renk çiçek açar, çekici kokular üretir, hayvanlar tüylerini parlatır, seslerini yükseltir, insanlar çeşitli araçlardan, takılar, süsler, giyim kuşam vb. yararlanırlar.

Sanatla, edebiyatla uğraşan kişilerin de bu bağlamda başkaları tarafından beğenilmek istemeleri son derece doğaldır. Ancak sanatçı açısından bakıldığında bu içgüdüsel ve doğal istek, doğal olandan farklı olarak, yaratma olayı ile koşup bir şekilde ortaya çıktığı zaman, başarının sonucu olmaktan çıkar, sanatçı için bağlayıcı bir nitelik kazanır. Başka bir deyişle, sanatçı yaratırken, önceden, başkalarının beğeni ölçütlerini, ilgi alanlarını dikkate alarak ve bu doğrultuda beğenilmek, çok satmak, medya tarafından alkışlanmak amacını güderse, benim geniş anlamda ödül dediğim şey, anlamını yitirir.

Sanatçının yaratıcılığı ona Tanrısal bir kimlik kazandırır. Tanrılarsa, teolojik içerik açısından bakıldığında, tek ve yalnız olduklarından, beğenilmek için yaratmazlar.

Bir yazar da, benim geniş anlamda sözünü ettiğim ödülü kazanmak için yani, önceden beğenilmek, alkışlanmak, çok satmak için yazmaya başladığı zaman, Tanrılığını yitirir köleleşmeyi yeğlemiş olur.

Köleleşmek, benim mizacımda yoktur benim için ödüllerin anlamı budur.

Yapıtlarınıza baktığımızda şiirler, romanlar, anı kitapları, çocuk kitapları, oyunlar ve çeviriler ile karşılaşıyoruz. Bu geniş yazın yelpazesi içinde öykücülüğünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Edebiyatı ben bir bütün olarak görüyorum. Belki, bunlar içinde romancılık benim önde gelen uğraşım, ama öteki alanlar, özellikle de öykücülük, edebi yaşamının ayrılmaz bir parçasıdır. Ben gerek felsefî, gerek psikolojik, gerekse toplumsal olarak anlatmam gerektiğine inandığım bir fikri, bir konuyu, bunları oluşturan nesneler ortaya çıkmak için beni rahatsız eder hale gelinceye kadar kafamda olgunlaştırır, nadiren notlar alır, gerektiği zaman araştırır, daha sonra bu fikri, bu konuyu, hangi ortamda, hangi kurgu içinde, nasıl bir anlatım biçimiyle anlatacağımı (hangi şekilde, yani roman, öykü ya da oyun olarak) karar verdikten sonra yazmaya otururum.

Adam Öykü 51, Mart Nisan 2004 s. 27-28

Yaratıcı Yazarlık 154 Adet Yazı
Yaratıcı Yazarlık, esasında birçok kişinin kafasındaki yazar imajının kendisidir. Yani kurguladığı veya gerçeğe dayalı bir konuyu kurgulayarak roman, hikaye vb. edebi türde ifade etmen uğraşı. Yaratıcı yazarlar sıklıkla “tıkanma” veya “kısırlaşma” denilen dönemlere girerler. Yazarken zorluk yaşarlar. Bu zamanlarda onlara yol gösterecek teknikler, moral verecek alıntılar ve fikir verecek yerli veya yabancı yazarların deneyimleri bu sitede Türkçe olarak yer alacak.

İlk Yorumu Sen Yap!

Yorum Yap!