Açık hava, güzel hava, manzara, şu ve bu… saçma şeyler bunlar. Fıkra ve makale gibi gündelik yazılar bir mecburiyet tahtında her yerde yazılan yazılardır. Fakat roman bunlara benzemez, dekordan ziyade zamana muhtaçtır. Meselâ yazdığım Anahtar, iki seneden beri zihnimde yavaş yavaş canlanan bir romandır. Tipler bu zaman zarfında ağır ağır görüldü ve elle tutulur bir hâle geldi. Nasıl başlıyacağımı buldum ve başladım. Eser yarısına geldikten sonra da nasıl bitireceğim bir gün kendiliğinden doğdu.
Roman yazarken öyle kıyı-köşe, tenhâ yerlere çekilmem. Şehir kalabalığı isterim. Penceremden baktım mı bir insan kalabalığını, halkın nasıl geçtiğini görmeliyim. Çünkü romanda insan yaşatılıyor. Bir kimyager için laboratuvar ne kadar lüzumlu ise, bir romancı için de şehir kalabalığı o kadar lüzumludur. O insan kaynaşması arasında romancı, başkasının hiç ehemmiyet vermediği bir tip bulabilir ve belki o tip de romanın kahramanı oluverir. Hattâ o tip muharrire bir hikâye de ilham eder.
Cemâlettin Bildik, «Bu Anahtar Neleri Açar?» Akşam Gazetesi, 28 – 29 Aralık 1946.
Yorum Yap!
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.