Genç yazarlar bazen şu iki hatadan birini yaparlar: Ya herkes için yazdıkları yanılgısına kapılırlar ya da sadece kendileri için yazdıklarını varsayarlar.
Peki kim için yazacağınızı nasıl bileceksiniz? Duyduğu bir olayı, hikâyeyi aktaran biri ne yapıyorsa, yazar da aynısını yapar. Birisi size iyi bir hikâye anlatır siz de ona kendi bildiğiniz bir şeyi anlatmak istersiniz; iletişim sürecine katılmak için, sosyalleşmek için, sohbetin bir parçası olmak için. Yani Graham Green’in dedektif hikâyelerini okumaktan hoşlanıyorsanız siz de muhtemelen onun seslendiği okura sesleneceksiniz demektir. O hikâyelerin okurlarından biri olduğunuz bilgisiyle başlayabilirsiniz.
Tek bir kişiyi (gerçek bir kişi) düşünerek de yazmak mümkündür. Okurunuz birden fazla kişi de olsa siz belirli birini aklınızda tutarak yazabilirsiniz; bir cümleyi, bir imgeyi, bir tasviri, acaba o bunu anlar mıydı, beğenir miydi, yeterince ilgisini çeker miydi sorularına karşılık arayarak yazabilirsiniz. Yazarken insanın zihninin bir kenarında böyle gerçek bir kişiyi tutması sürece gerçekten de çok katkıda bulunabilir ama bu kişinin duygudaşlık kurduğunuz biri olması çok önemlidir. Duygudaşınız olmayan birini memnun etmek için yazmaya kalkışırsanız kendinizi, kendi özgün sesinizi, dilinizi yitirdiğiniz bir cehennemin kapısında buluverirsiniz.
Yorum Yap!
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.