Abdullah Şevki*
Büyük kentlerimizdeki yaratıcı yazarlık kurslarının sayısı, bu kurslara yönelik ilgiyle doğru orantılı olarak giderek artıyor. Kadınlarımız daha çok ilgi gösteriyor ve katılıyorlar bu kurslara. Sayıca fazla oluyorlar erkeklere göre genellikle… Hapishanelerde tutuklu olup yazarlığa ilgi duyanlara da yaratıcı yazarlık ve okuma kursları verilebilir diye düşünüyorum. Pahalı olan yaratıcı yazarlık kursları, öğreticilerine fazla para verdiğinden olacak, tanınmış şair ve yazarların da katıldığı bir grup toplayabiliyor bünyesinde. Bu olgu da yazar adaylarına cazip geliyor kurs seçimi açısından. Ünlü yazarlarla karşılaşmak, onlardan bilgi ve deneyim elde etmek önemli yazar olmak isteyen kişi için kuşkusuz. Ünlenmiş yazar ve şairlerden oluşan eğitici kadro tercihi kurs seçiminde önde geliyor olabilir. Doğrusunu isterseniz adı yazın ortamında belirginleşmiş yazar ve
şairlerin çoğu eğitici olarak pek katılmak istemiyorlar yaratıcı yazarlık kurslarına. Her kursta göremiyorsunuz onları. Seçkinci davranıyorlar doğal olarak. Arkadaş hatırına bir iki saat ders veriyorlar. Şair ve yazarlar gizemli kalmayı sever, kamunun önünde sürekli olarak görünmekten hoşlanmazlar pek. Ama insanımızı yetiştirmek ve eğitmek için daha esnek olabilmeliyiz. Bilgilerimizi gömüte götürsek ne olacak?… Nedense ülkemizde sanat ve yazın alanında herkeste bir bedavacılıktır sürüp gidiyor. Örtük bir sömürü dizgesinin işleyişi seziliyor her yerde. Bir yazar iki saat ders verse de ücreti verse de ücreti ödenmeli. Bundan kaçınılıyor. Hâlihazırda etkinlik gösteren yaratıcı yazarlık kursları nitelikli kurslar mı, yaratıcı yazarlık adına doğru bilgiler veriyorlar mı katılanlarına, onları eğitebiliyorlar mı gerçekten? Konuyu çeşitli yönleriyle az çok bilen, yurtiçi ve dışında deneyimli birisi olarak bu konuda ciddi kuşkularım var benim. Yazımı da bu nedenle yazdım. Yaratıcı yazarlık eğitimi almak isteyenlere katkım olabilir belki, onlara eleştirel bir bakış açısı kazandırabilirim diye düşündüm.
Yaratıcı yazarlık üzerine yerli ve yabancı yazarların çeviri, telif kitapları da yayımlandı; yayımlanıyor da… Bu kurslar için profesyonelce hazırlanmış ders materyali gereksinimi var. Yaratıcı yazarlığa değin ülkemizde yayımlanan kitapların sayısı batı ülkelerinde yayımlananlara kıyasla çok az ve gelişigüzel. Bilimsel, uzmanca ve coşku yaratmaktan uzak çoğunun içeriği… Öte yandan, ülkemizdeki yaratıcı yazarlık kurslarına katılanların, katılmak isteyenlerin çoğunluğu “neyi öğrenmek istedikleri”, “kendilerinde yazarlık yeteneği olup olmadığı” konusunda yeterince bilinçli ve donanımlı değil kanımca. Yazar olmayı amaçlayan öncelikle nesnel ve eleştirel bakmayı becerebilmeli kendine. Katılmayı düşündüğü kursun niteliği konusunda da araştırma yapmalı, ince eleyip sık dokuyabilmeli. Doğrusu, “yaratıcı yazarlığın” “yaratıcı okurluk” la derinlemesine bağlantılı olduğunun da pek farkında değil yazar olmak peşinde koşanlar. Yazar olmak isteyen önce iyi bir okur olmalı. Gerçek okur olmalı hem de…
Yazmak ve okumak, dilin yörüngesinde dönen, birbirine bağımlı iki sanatsal etkinliktir. Planlı ve programlı, iyi örgütlenmiş bir yaratıcı yazarlık kursu, katılan öznede okumak ve yazmak konusunda cesaretlendirici, geliştirici etki yapabilmeli, daha çok da uygulamaya, yani yeteneği zenginleştirici yazınsal türleri üretmeye yönelik olmalıdır. Okumak ve yazmak asla bitmeyen bir seyahat, hatta bir serüven olmalıdır bir yazar ve gerçek okur adayı için. Ancak, Alman filozofu Schopenhauer’in eleştirdiği gibi, budalaca, her önüne gelen de okunmamalıdır. Bu aptallaştırıcı bir okuma, Elias Cannetti’nin “Körleşme” romanının karakteri Profesör Kien gibi biri olmak anlamına geliyor. Okuyalım ama Kienleşmeyelim lütfen!.. Çoğumuzun ergenlik döneminde yaptığı gibi, bir kapılmayla, yutarcasına, gelişigüzel, ne bulursa okuyan biri daha sonra “yazar” okumaya geçebilmelidir. Hem sonra, Francis Bacon’ın vurguladığı biçimde bazı kitaplar şöyle bir bakılmak, bazısı çiğnemek, diğer bazı kitaplar da yenilip yutulmak için okunmalıdır. Yaşam süremiz sınırlı olduğundan seçerek okumak, bilinçli kitap seçimleri yapmak zorundayız. Kitaplar kapağına bakılarak değil, içeriği, önsözüne göz gezdirilerek, varsa eleştirileri, bir iki sayfası okunarak satın alınmalıdır. Bir insan en fazla üç bin kitap okuyabilirmiş yaşamı boyunca… Bir yazar adayı olarak diğer yazarların kitaplarını okumuyorsanız, okumaya ilgi duymuyorsanız, başkası sizin kitaplarınızı niye okusun? Bunu da düşünmelisiniz. Her ay mutlaka bir yazın dergisi alınmalı, yazın dünyası yakından izlemelidir. Dergiler ve kitaplar pahalı deyip kaçınılamaz. Bahaneler ileriye sürülemez. İsteyen yapar; zaman ve para ayırır… Sahafların, ikinci el kitap satanların rafları karıştırılarak pek çok yeni ve pahalı kitabın önceki basımları ucuza satın alınabilir. Ülkemizde kitaplar tekrar tekrar yeni ve başka albenili kapaklarla basılıp piyasaya sürülüyor. Kütüphane alışkanlığı da edinilebilir. Zengin üniversite kütüphanelerine, halk kütüphanelerine, Milli Kütüphane’ye gidilip bakılsa ne çok ilginç kitaplar bulunabilir… Ben böyle yapıyorum. Gelir yetersizliğinden yakınmamalı yazar adayları. Bu konuda ileriye sürülen gerekçeler okuma alışkanlığının gelişmemişliği ile ilgili, gelir yetersizliği nedeni bana pek de inandırıcı gelmiyor.
Bir yazar olarak kendinizi tıkanmış gördüğünüzde yazmayı sürdürmek için, popüler bilim, tarih ve biyografiler okumalısınız. Gerginlikten kurtulmak ve rahatlamak için, kurgu değil, kullanmalık metinler, kurgu dışı kitaplar da okuyabilirsiniz. Öte yandan, ciddi yazarlar her zaman etkilenime açıktır. Başka yazara öykünmemek, etkilenmemek için okumuyorum gerekçesi sığ ve sıradan bir gerekçe olabilir ancak. Bu nedenle kendini yazar olarak geliştirmek isteyen birisi etkilenmekten korkmamalıdır.
./..
Okurun okurken geçirdiği zaman yazının beşinci, yani psikolojik boyutudur. Gerçek okur yapıtın boşluklarını doldurur. Yazınsal metin, şiir ya da roman, bir buzdağı gibidir. Bu buzdağının görünen bölümü değil, asıl denizin derinliklerinde kalan bölümü ilginç olmalıdır bizim için. Okur yazınsal metnin uzay-zamanından hoşlandıysa ona döner yeniden, kendi günlük yaşamıyla kıyaslar ve yazınsal karakterlerine öykünün. Hiçbirimiz iyi bir okur olmadan yazar olamayız. Yazmak gerçek dünyaya koşut dünyalar kurmaktır. İyi bir okur olmadan da bu olanaklı, değildir. Tıkanırız çünkü. Melih Cevdet Anday, yaşamının son zamanlarında yeni bir şey yazıp yazmadığını soranlara “okuyamıyorum ki…” yanıtını vermiştir. Öte yandan gerçek okurlar bir yazarın isteksizce yazdığını, tıkanık ve sığlıklarını hemen anlarlar. O nedenle bir yazar okurlarını asla yabana atmamalı ve küçümsememelidir.
Yaratıcı yazar eleştirel bakış açısına sahiptir. Yaratıcı yazarlık sürekli öğrenilen bir süreçtir ve bir kursla bitmez. Bu nedenle, batı ülkelerinde profesyonel yazarlar bile sık sık değişik yaratıcı yazarlık kurslarına giderler. Her kursta yazmaya, yazıya, okumaya değin değişik bir şey, ilginç bir konu öğrenebilirsiniz. Ufkunuz genişleyebilir. Yaratıcı yazarlık kursu ne kadar iyi olursa olsun sizi mükemmel biçimde donatamaz. Fazla iyimser ve aşırı beklentili olmanıza gerek yoktur. Kurs, kullanılabilir, geliştirilebilir ipuçları verebilir ancak. Bunun ötesinde ancak siz kendinizi iyi bir yazar ya da okur yapabilirsiniz. Yazma süreci kaotik, haritasız, deneylerle yüklü bir alandır ve daha çok başarısızlıklarla doludur. Yazmak isteği tüm diğer uğraşların üstünde yer alır. Bir yazar için yazmaktan başka hiçbir şey önemli değildir. Yazar, yazmak için günün kendine, tinsel durumuna en uygun ve verimli saatini bulmalıdır; odasında kalmaktan hoşlanmalıdır. Her gün yazmalı ve duruma göre bitmemiş yazı bırakmamalıdır. Şair W.B.Yeats günde iki dize yazarmış. Gustave Flaubert ise tam otuz beş sözcük… Yaratıcı yazarlık için sözcükler duymak, sözcükler görmek, sözcükler konuşmak ve failler yaratmak gerekir. Yaratıcı yazarlık farklı beyin alanlarını ilişkiye sokabilmektir çünkü. Yazmak metaforik düşünmek; bilinenin, alışılmışın dışına çıkabilmektir. Bu açıdan dört aşama vardır ve bu aşamalar sırasıyla şunlardır: Ayrıntılara dikkat etmek- metafora dönüştürmek- alışılmışın, basmakalıp olanın dışına çıkabilmek-bir şeye, bir olguya, insana, insan ilişkilerine farklı açıdan bakabilmek- gerçekliği çocukların yaptığı gibi yeni biçimde algılayarak ortaya koymak. Fransız romancı Gustave Flaubert, yazmaya, yetenek, uzun sabır, iradenin özgün çabası ve yoğun gözlem olarak ifade etmiştir.
Dil çok önemlidir ve yazarın deney alanı olmalıdır. Edebiyat büyük bir kıtadır. Bu kıta üzerinde diller, halklar ve ülkeler vardır. Yazar bu ülkenin vatandaşıdır. Okur, yazar; yazar okurdur yazın ülkesinde. Yazarlık, resim yapmak, sistematik bir bilgi süreci ve hatta tıp öğrenimi görmek gibi bir şey değildir. Bu yüzden bir yaratıcı yazarlık eğitimi / kursu size garantiler veremez. Yetenek varsa yaratıcı yazarlık öğretilebilir. Çünkü öğrenim yaratıcılığı pekiştirir ve yeteneği biçimlendirir. Sosyal bilimler öğrenimi görenler de bu bilimleri öğrenirken bir yan çalışma olarak yazarlık yeteneklerini geliştirebilirler. Yazar ya da yazar adayı dili biçimlendirmeyi öğrenmeli, şiir ve romanlarda değişik sözcükler ve anlatım biçimleri kullanarak yeni ve gelişmiş dil olguları yaratabilmelidir. Dili geliştirmek, yeni anlatım biçimleri araştırmak, özgün olacağım, farklılık yaratacağım diye birtakım acayiplikler ortaya çıkartmak, yayımlamak
Yazınsal akıl temel akıldır. Özel bir akıl değildir. Öyküleme, düşünmek, bilmek, eyleme geçmek, yaratmak ve konuşmak gibi aklın temel işleyiş biçimlerinden birisidir. Yazmak dikkat ve hafızanın en uçtaki eylemidir. Beyinin hücreleri, bölgeleri arasında yeni ilişkiler kurarak onları zenginleştirmektir. Hepimiz öykü anlatıcıları ve metafor yapıcıları olarak doğarız. Annelerimiz ninni, mani ve tekerlemelerle şiir duygusu yaratır çocukluğumuzda. Yaratıcı yazarlık öğretmeni, ilk editörümüz, ilk okurumuzdur. Yetenek ve kabiliyet, ebeveynler, arkadaşlar, yazın öğretmenleri, editörler, yayıncılar ve okurlar tarafından ortaya çıkartılır. Yazmaya gerçek bir itki ve iştah duymuyorsanız bu alanda zaman harcamamalısınız.
Yazmak için bir kursa gitmekten önce yazmaya herhangi bir tutkunuzun olup olmadığını öğrenmelisiniz. Yoksa paralarınızı boşuna harcamayınız. Acaba bende yazarlık yeteneği var mı diye bunu ortaya çıkarmak için yaratıcı yazarlık kursuna gitmek gerekmez. Gerçek bir okur olmak için de yazarlık kurslarına katılabilirsiniz. Yazma dürtüsü ile yazar olmak isteği aynı şeyler değildir. Yazmak, ruhbilimsel bir sağaltım alanı olarak da görülemez. Kimse bizim kendimizi rahatlatmak için fantezilerimizi anlattığımız yazınsal estetikten yoksun deli saçması metinlerimizi okumak zorunda değildir. Okumaz da… Yaratıcılık kişiyi kendini açmaya yöneltir ama bu kesinlikle yetenek ve estetik dahilinde yapılmalıdır. Aslında karanlık bir derinliğe dalmaktır yazmak. Tutku gerektirir. Akademik bir sistem içinde öğretilmesi onun gizemini siler açıkçası. Anatole France, yazarlığın tıpkı marangozluk gibi öğretilebileceğini söylemiştir. Gerçek bir okur olmak istiyorsanız yazmaya gerek yoktur ama iyi bir yazar olmak için gerçek bir okur olmak vazgeçilemez koşuldur. Edebiyat kıtasında okurluk ve yazarlık bir paranın iki yüzü gibidir.
Ülkemizdeki yaratıcı yazarlık kurslarının büyük bir bölümünün tecimsel olduğunu özellikle vurgulamam gerekiyor. Kamusal denetimin olmadığı kendiliğinden gelişen, kolay para kazandıran bir alan olarak görülebiliyor yaratıcı yazarlık kursları kimi “uyanıklar” tarafından. Bu kurslara katılırsınız ama, öğrendim, paramın karşılığını aldım biçiminde bir savda bulunamazsınız. Yazarlık önünde sonunda bir yetenek sorunu ne de olsa… Yeteneksizsiniz diyerek çıkabilirler işin içinden. Kimi yaratıcı yazarlık kurslarında, ciddiyet görüntüsü vermek amacıyla, başvurulduğunda, on, onbeş sorudan oluşan kişiyi tanıtıcı test, yazınsal bilgi testi uygulanmakta ve adaya bir sayfalık sözümona yazınsal yetenek deneme yazısı yazdırılmaktadır. Aday, bir süre sonra, seçilmiş, yeteneği olduğu anlaşılmış gibi telefonla kayıt yaptırmaya davet edilmektedir. Bazı kurslarda da, ünlü ya da ünsüz tek bir yazar, kursu plansız programsız anladığı ölçüde kendisi sürdürmekte; arada bir tanıdığı yazar arkadaşlarını davet edip onlara bir, iki saat dersler verdirerek, konuşma yaptırarak katılanların gözünü boyamaktadır.
Ayrıca, kendi yazdığı niteliksiz yaratıcı yazarlık kitabını katılanlara satarak para kazanlar da yok değildir. Aynı kurs bağlamında, başlangıç, orta ve ileri olarak kademelendirilen yaratıcı yazarlık kursları da katılımcının devamlılığını sağlamak amacına yöneliktir. Genellikle ünlü bir yazarın adı kullanılarak, kendisi öne çıkartılarak başvuran aday sayısı çerçevesinde derme çatma bir yazarlık kursu örgütlenebilmektedir. Bunu yapan kişi ve kişiler, yazar olmak, ünlenmek isteyenlerin umudunu sömürenler oluyor ne yazık ki… İyi ve tanınmış yazarlardan sağlam bir kadrosu, eğitim plan ve programı, malzemesi, eğitime uygun bir yeri, donanımı, mefruşatı, dekoru olmayan kurslara gidilmemesi gerekir. Eğitim kesinlikle ona uygun bir ortamda yapılmalı. Bu özellikler baştan sorulmalı, eğitim programı istenilmeli, incelenmeli, olanaklıysa kursa daha önce katılanlarla görüşüldükten ve ayrıntılı bilgi alındıktan sonra kayıt yaptırılmalıdır. Yazar olmak isteyenler, tabelasından başka bir şeyi olmayan, salaş görünümlü yerlerde, ne idüğü belirsiz kişiler tarafından verilen kurslara karşı dikkatli olmalı, bu kurslara safça umutlarla paralarını kaptırmamalıdırlar.
*Edebiyat ve Yorum
H@vuz Yayınları, Şubat 2009 s. 376-381
Yorum Yap!
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.